Sivas ve çevresi ile ilgili yazılan kitaplarda, hazırlanan yıllıklarda Yıldızeli tarihçesinin başlangıcı olarak 1639 yılı alınsa da, ilçede tarih öncesinde M.Ö.4500’lerden itibaren yerleşimlerin olduğu, yapılacak yeni arkeolojik çalışmalarla bu tarihin çok daha öncelerine inebileceği anlaşılmıştır. İlçenin Kalkolitik Devir’den itibaren, Eski Tunç, Orta Tunç, Hitit, Frig, Med ve Pers dönemleri, Makedonya Krallığı ve Hellenistik dönem, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı döneminden günümüze kadar uzanan bir tarih sürecinde Orta ve Doğu Anadolu’nun bir geçiş bölgesi olarak sürekli iskana tabi olduğu anlaşılmaktadır.
Yeterli araştırma olmaması sebebiyle Yıldızeli civarında antik ismi bilinen yerleşim yoktur.
Bugünkü ilçe merkezinin bilinen ilk adı “YENİHAN”dır. Bu isim yöreye l639 yılında ilçenin yerleşim yeri olarak kurulduğu sırada yaptırılan handan dolayı verilmiştir. Osmanlılar döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında da aynı şekilde kullanılmıştır.
1936 yılında, ilçe sınırları içerisinde bulunan ve bölgenin en yüksek dağı olan Yıldız Dağı’ndan ( 2557) esinlenerek “Yenihan” adı “YILDIZELİ” olarak değiştirilmiştir.
İLKÇAĞLARDA YILDIZELİ
Yıldızeli’ni de içine alan Sivas bölgesinin tarihine ışık tutacak olan arkeolojik çalışmalar 1927 yılından itibaren başlamıştır. İlçemiz sınırları içerisinde tespit edilmiş ve halen tespitleri devam eden birçok yerleşim yeri mevcuttur.
Bu çalışmalar genelde yüzey araştırmaları ve tespit şeklinde olsa da, buluntular bölgenin tarihi hakkında önemli ipuçları vermektedir. İlçemiz Şeyhhalil Belde’si, Buğdaycık Tepe Yerleşimi, Menteşe Höyüğü, Kayalıpınar Höyüğü v.s. Kalkolitik Devir’de (Bakırtaş) (M.Ö.4500) iskan görmüştür. Yıldızeli’nin Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinin bir geçiş noktası olması, elverişli tarım arazileri, akarsuları ve ticaret yolları üzerinde yer alması sebebi ile ilkçağlardan itibaren bir iskan bölgesi olmuştur.
İlçemizde demir madeni ocaklarının varlığı, mermer ve kalker gibi madenlerin mevcudiyeti, sıcak su kaynakları Yıldızeli’nde yerleşimler için önemli kriterlerdir. İlçemiz Kalın Beldesi, Kandil Sırtları ve Külüğün Tepe Höyüğünün Kalkolitik Devir’den (M.Ö.4500) itibaren, Eski Tunç, Hellenistik, Roma ve Selçuklu dönemlerinde iskan görmesi sıcak su kaynakları ve taş ocakları ile ilgili olmalıdır.
Yıldızeli’nde yapılan yüzey araştırmalarında höyükler, surlu yerleşimler ve kaleler yüzeyden de olsa belirlenmiştir.
M.Ö.3000-1000 yıllarında yani Tunç Çağı’nda Yıldızeli’nde iskan devam etmiştir. Yapılan incelemelerde M.Ö.3000’lerde Yıldızeli’nin Orta ve Doğu Anadolu arasında bir köprü olduğu seramik buluntulardan da anlaşılmaktadır. Orta Anadolu’da görülen el yapımı kahverengi, siyah ya da kırmızı astarlı, üzeri perdahlanmış tek renkli seramik ile Doğu Anadolu’da çok görülen yüzeyi koyu siyah ve kahverengi astarlı ve parlak perdahlı el yapımı, kazıma ya da kabartma çizgileriyle ve karakteristik bezemeleri ile Orta Anadolu seramiğinden farklılık gösteren seramik türlerinin her ikisi de, Yıldızeli civarında görülmektedir. İlçemiz Yiğitler Köyü Maltepe Höyüğü coğrafi konumu ve buluntuları ile bu köprünün örneklerini taşımaktadır.
Orta Tunç Çağı adı verilen M.Ö. 2000-1500’lerde Asurlu tüccarların bölgeye gelmeleri ve ticaretin artması ile Orta Tunç yerleşimleri, Eski Tunç Dönemi’ne göre bazı değişiklikler göstermeye başlamıştır. Bunlar daha kalabalık ve surla çevrili yerlerde yaşama istekleri şeklinde kendisini göstermiştir. Bunda Anadolu’da zaman zaman baş gösteren kıtlıkların da etkisi olmuştur. İlçemiz Şeyhhalil Höyüğü ve Pulur Höyük bu dönem yerleşimleridir.
Asur Ticaret Kolonileri adı ile geçen bu dönem Hititlerin Anadolu’ya hakim olmaları ile birlikte bir takım değişikliklere uğramış ancak ticaret sisteminde bir değişiklik olmamıştır.
Geç Tunç Çağı (M.Ö. 1500-1000) ile birlikte madencilik ilerlemiş, Orta Tunç dönemi yerleşimlerinin iskanı devam etmekle birlikte Hititler, Anadolu’da merkezî bir devlet kurmuşlardır.
İlçemizde Kayalıpınar Höyüğü ve Menteşe Höyüğü, Hitit dönemine buluntu vermektedir. Küçük krallıkların birleşmesinden oluşan Hitit Devleti’nde ilçemizde bir veya birkaç krallığın olması muhtemeldir; ancak yeterli araştırma olmadığından bu yerleşimlerin Hitit dönemindeki isimleri bilinmemektedir.
M.Ö.1000’den itibaren Demir Çağ olarak isimlendirilen dönem, Hitit Devleti’nin birtakım sosyal sorunlar ve göçebe kavimlerin istilası sonucu ortadan kalktığı bir dönemdir. Erken Demir Çağ ile ilgili yeterli yazılı belge yoktur. Bu dönemle ilgili bilgileri bazı yerleşim bölgelerinden ele geçen seramik parçaları vermektedir. Bu dönem, Eski Tunç Çağı ile benzerlik göstermektedir ve M.Ö. 800’lere kadar olan bu devir, Karanlık Dönem olarak da anılır. Güneykaya yerleşimi ve Argaz Höyüğü bu dönemde yerleşim görmüştür.
Orta Demir Çağı adı verilen dönem Anadolu’da maden sanatında gelişmiş olan Urartu ve Friglerin hüküm sürdüğü bir dönemdir. İlçe, M.Ö. 800-700’lerde de Orta Anadolu kültürünün bir parçası olmuştur.
M.Ö.800’lerde bölgede Frigler’in hakimiyeti vardır. Bu dönem yerleşimleri birbirine yakın olup, kale ve surlu yerleşimler artmıştır. Kale ve surlu yerleşimlerin artmasındaki en önemli sebep de, göçebe kavimler olarak geçen Kimmerler (M.Ö.700) ve İskitler’in (M.Ö.600) bölgeye olan akınlarıdır.
Demir Çağ’da ilçede Argaz Höyüğü, Hamzaşeyh Höyüğü, Pulur Höyük, Güneykaya yerleşimi ve Menteşe Höyük iskan görmüştür. Ancak Menteşe Höyüğü Frig dönemine ait bol miktarda seramik buluntuları vermekte olup, Friglerin hakimiyet bölgelerini göstermesi açısından çok önemli bir yerleşimdir.
Eski coğrafya bilginlerine göre Anadolu; Pontus, Kapadokya, Paflagonya, Galatya, Frigya, Lidya gibi adlar altında birtakım bölgelere ayrılmıştı. Yıldızeli ve çevresini içine alan Yukarı Kızılırmak Havzası Kapadokya Bölgesi’ne bağlıydı.
M.Ö. 700’lerde Medler tarih sahnesindeki yerlerini almışlardır. İran bölgesi merkezli bir devlet olan Medler, Anadolu’da hızla ilerleyerek Lidya ile komşu olmuşlar ve M.Ö.595 yıllarından itibaren savaşlar başlamıştır. M.Ö. 28 Mayıs 585’te Halys (Kızılırmak) Irmağı’nın kavsi içerisinde yapılan savaş sırasında güneş tutulması olunca, Tanrıların savaş istemediği şeklinde yorumlanmış ve Halys Irmağı sınır olmak üzere barış yapılmıştır. Yıldızeli ve çevresi bir süre Anadolu’yu istila eden İskitlerin eline geçtiyse de, bu yöreyi Medler tekrar ele geçirmişlerdir.
M.Ö.550’lerde Pers Kralı Kyros, Med Kralı Astyages’i yenerek tüm İran’dan başka, batıda Halys Irmağı’na dek uzanan Ön Asya ülkelerini içine alan Büyük Pers İmparatorluğu’nu kurmuştur. M.Ö. 547 yılında Lidya Krallığı’nın başkenti Sardeis’te alınarak, tüm Anadolu Pers egemenliğine girmiştir. M.Ö. 521’de Pers Kralı Darius, kontrolündeki bölgeleri 20 vergi bölgesine ayırmıştır. Yıldızeli ve çevresi de Kappadokia Satraplığı’nın kontrolünde kalmıştır.
HELLENİSTİK-ROMA VE BİZANS DÖNEMİ
M.Ö.331’de Makedonya Kralı İskender (III.Alexandros), Perslerin başkenti Persepolis’i ele geçirmiş; ancak Yıldızeli ve çevresinde Satraplar’ın yönetimi devam etmiştir.
İskender sayesinde Makedon, Grek, Anadolulu, Pers, Mısırlı ve diğer Ön Asya halklarının ve kültürlerinin karışıp kaynaşmasıyla yeni bir kültür ve tarih dönemi açılmıştır. Bu döneme Hellenistik Dönem adı verilmiştir.(M.Ö.334-30) İskender’in ölümünden sonra bölge Satraplıklar şeklinde yönetilmiş, Yıldızeli ve çevresi Pontus Satraplığı ve Kapadokya Satraplığı arasında bir geçiş bölgesi olması sebebi ile zaman zaman el değiştirmiştir. Hellenistik Dönem M.Ö.30 yıllarında Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’ya egemen olması ile son bulmuştur. İlçemizde Kalın Beldesi Külüğün Tepe, Güneykaya Beldesi yerleşimi, Belcik Kaletepe yerleşimi, Şeyhhalil Höyüğü Hellenistik Dönem yerleşimlerinden bazılarıdır.
Bölgenin Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girmesinden sonra birtakım yağmalara maruz kalmış ve Roma’ya bağlı bir eyalet olarak atanan valilerce yönetilmiştir. Romalılar, Pontus Krallığı’nı egemenliklerine almalarından sonra, bu bölgenin yönetimini Pontus Krallığı’na bırakmışlardır. Önceleri Diospolis olan Sivas’ın ismi de Sebast olarak değiştirilmiştir. Pontus Krallığı’nın yönetimi, M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun parçalanarak bölgenin Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalması ile son bulmuştur. İlçemizde Hellenistik Dönem yerleşimleri Roma döneminde de devam etmiş, kale yerleşimleri artmıştır. Kümbet Kalesi, Belcik Kaletepe yerleşimi, Karalar Köyü Kalesi, Akçakale Kalesi Roma Dönemi kale yerleşimlerinden bazılarıdır.
Bizans İmparatorluğu döneminde Yıldızeli ve civarı önemli bir askeri bölge olmuştur. VII. yy.da bir müddet Sasani egemenliğine girmiş; ancak uzun sürmemiştir. 658 yılında Emevi ordularının akınları sonucu Malatya, Sivas ve Amasya’yı içine alan bölge bir süre Emevi egemenliğinde kalmış ancak tekrar Bizans’a geçmiştir.
Türk akınlarının 1020 yılından itibaren Anadolu’ya yönelmesi sonucu, Ermeni Kralı Senekerim ve Bizans Kralı II. Basil arasında yapılan anlaşmayla Kral Senekerim Hanedanlığı ve 14 bin civarında vatandaşı geçici olarak Sivas ve civarına yerleşmiştir. Kısa süre sonra Ermeniler, Sivas’ı başkent yaparak bağımsızlıklarını ilan ederler. Bizanslıların Ortodoks, Ermenilerin Gregoryan mezhebinden olmaları kısa sürede Bizans ve Ermeniler arasında çatışmaya dönüşür.
Türklerin Anadolu içlerine akınları sonucu bölge, 1059 yılında Büyük Selçukluların eline geçse de tekrar el değiştirir. Bizans İmparatoru Romanos Diogenes Malazgirt Savaşı’na giderken Sivas ve civarını yağmalar, Ermeni halkın bir kısmını katleder. 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ve Bizans İmparatoru Romanos Diogenes arasında yapılan ve Türklerin üstünlüğü ile sona eren savaştan sonra da Anadolu ciddi bir direnişle karşılaşılmadan Türklerin egemenliğine geçer. Yıldızeli ve çevresi yaklaşık 1074 yıllarında Türklerin eline geçmiştir.
Yıldızeli ve çevresinde Roma dönemi yerleşimleri ve kaleler, Bizans döneminde de kullanılmıştır. Kayalıpınar ve Güneykaya, Bizans dönemi yerleşimlerinden bazılarıdır.
TÜRKLERİN YILDIZELİ VE ÇEVRESİNE YERLEŞMELERİ
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. 1074 yılında da Yıldızeli ve civarı Türklerin eline geçmiştir. Malazgirt savaşındaki önemli hizmetlerinden dolayı Sivas, Amasya, Niksar, Tokat, Çorum, Kayseri, Elbistan ve Malatya şehirlerini içine alan bölgenin yönetimi Alparslan tarafından, emirlerinden Melik Danişment Gazi’ye verilmiştir. Danişment Gazi Sivas’ı başkent yaparak, Haçlılarla savaşa devam etmiştir. Daha sonra başkent, Niksar’a taşınmış, 1104 yılında Danişment Gazi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Melik Gazi geçmiş, ondan sonra da Melik Muhammed Gazi başa geçmiştir. Melik Muhammed Gazi’nin 1142 yılında ölümünden sonra çıkan taht kavgaları sonucunda Danişmentliler Devleti, Sivas ve Malatya kolu olarak ikiye bölünmüştür.
Selçuklu Hükümdarı II.Kılıçarslan l174 yılında Danişmentli Devleti’ni yıkarak Sivas ve Yıldızeli çevresini de Selçuklu Devleti’ne bağlamıştır. II.Kılıçarslan’dan sonra oğulları arasında bir süre taht kavgaları olsa da Rüknettin Süleyman Şah, Konya’yı alarak Selçuklu Devleti’nin birliğini sağlamıştır. Ölümünden sonra yerine sırayla İzzeddin Keykavus ve Alaaddin Keykubat geçmiştir. Bu dönemde Moğollar ilk defa Anadolu’ya girmişler ve Erzincan tarafına kadar gelmişlerdir.
Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra yerine II.Gıyaseddin Keyhüsrev geçmiştir. Moğolları Anadolu’dan çıkartmak amacı ile Sivas’ın 60 km doğusundaki Kösedağ mevkiine gelinmiş, 1243 yılında Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusuna karşı yapılan savaş kaybedilmiştir. Selçuklu ordusunu dağıtan Moğollar, Sivas ve Yıldızeli çevresini yağmalamışlardır.
Moğollar tarafından kurulan İlhanlı Devleti idareye hakim olmuş, Sivas ve çevresi bu dönemde büyük bir gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur. Anadolu’da yarım asır kadar devam eden İlhanlılar Dönemi’nde Vali Demirtaş Sivas’a yerleşmiş ve bağımsızlığını ilan ederek Sivas’ta uzun yıllar saltanat sürmüştür. Demirtaş’tan sonra sırayla; Alaaddin Eratna, oğlu Gıyaseddin Mehmet, Alaaddin Ali ve oğlu Mehmet Bey, Sivas ve civarında saltanat sürmüşlerdir.
Ali Bey’in ölümünden sonra tahta geçen 7 yaşındaki Mehmet Bey’i, Kadı Burhanettin tahttan uzaklaştırarak Sivas ve civarında kendi devletini kurmuştur. Kadı Burhanettin Sivas’ın imarı için çalışmış, surların etrafına hendekler kazdırmış, kaleleri tamir ettirmiştir. Karakoyunlu Hükümdarı Kara Osman’la yapılan savaşta öldürülmüş, yerine oğlu Alaaddin Ali Bey geçmiştir.
OSMANLILAR DÖNEMİ
Kadı Burhanettin’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Alaaddin Ali Bey’in yaşının küçüklüğü, yaklaşan Timur tehlikesi ve Karamanoğulları’nın baskıları sonucu Alaaddin Ali Bey, Yıldırım Beyazıt’a çağrı yaparak Sivas ve Yıldızeli çevresini teslim etmiştir.
Yıldırım Beyazıt önemli bir sınır şehri olması sebebi ile Sivas ve civarının idaresini Şehzadesi Süleyman Çelebi’ye vermiştir. Osmanlıların idaresine geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Sivas, Timur’un istilasına uğramış uzun süre direnen şehir sonunda düşmüştür.Timur Sivas ve civarında Müslüman olsun, Hrıstiyan olsun halka işkenceler yapmıştır. Bu işkenceler halk arasında bugüne kadar unutulmayan söz olarak kalmıştır. “Sana öyle bir iş edeyim ki, Timur Sivas’a yapmamış ola.”
1402 Ankara Savaşı’nda Timur’un Osmanlı ordusunu mağlup etmesinden sonra Anadolu’da taht kavgaları başlamış bu karışıklıklar sırasında Sivas ve çevresi Kadı Burhaneddin’in damadı olduğu sanılan Mezid Bey’in yönetimine geçmiştir. Amasya ve çevresini ele geçiren Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Çelebi Mehmet 1408 yılında bölgeyi yeniden yönetimine bağlamıştır.
1398 yılında Osmanlı hakimiyetine giren ve bir daha da elden çıkmayan Yıldızeli yerleşim alanı, 1639 yılına kadar Tokat, Sivas ve Yozgat şehirleri arasında bataklık ve dar bir geçit bölgesi olarak kalmış, Osmanlıların doğuya yaptığı seferler sırasında yol güzergahı olarak kullanılmıştır. 1639 yılında IV.Murat döneminde Vezir Kemankeş Kara Mustafa Paşa tarafından buraya bir han yaptırılarak,Yenihan adı ile yerleşim yeri olarak kurulmuştur.
IV. Murat Döneminde Yıldızeli’nin Kuruluşu ve Gelişimi
1639 yılına kadar Yıldızeli ilçesinin bugünkü yerleşim alanının sazlık ve bataklık bir yer olduğu ve bölgede iki-üç evlik bir köyün varlığı hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde bu bölgenin buradan geçenler için korkulu bir dar geçit olduğu belirtilmektedir.
1639 yılında Osmanlı Devleti’nin XVIII. Padişahı olan IV. Murat, Bağdat Seferi’ne çıkmadan önce I. Veziri Kemankeş Kara Mustafa Paşa’ya sefere gidecek ordu için konaklama merkezleri yapılması için emir vermiştir. Bunun üzerine Vezir Kemankeş Mustafa Paşa, ordu güzergahı üzerinde bulunan ve Tokat, Yozgat ve Sivas il yollarının kesiştiği yer olan bugünkü Yıldızeli’nin bulunduğu yere gelerek, bataklık ve sazlık alanı kurutmuş; 1639-1640 yıllarında buraya büyük bir han, bir cami, iki mescit, bir hamam ve bir de sıbyan mektebi yaptırarak burayı yerleşim alanı olarak kurdurmuştur. Yeni kurulan bu yerleşim alanına bölgeye yakın yerlerden halkın yerleşmesi sağlanmıştır. IV.Murat bu yeni yerleşimin bütün yetkisini Kemankeş Kara Mustafa Paşa’ya vermiştir. Kemankeş Kara Mustafa Paşa Yıldızeli’nde bir vakıf kurdurarak buraya yerleşenlerden vergi alınmamasını, askerlikten muaf tutulmasını ve güvenliklerinin sağlanmasını isteyerek, nüfusun artmasını gerçekleştirmiştir.
Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Yıldızeli’nin kuruluş yıllarında evlerin kiremit ile örtülü, hanın 100 at alacak kadar büyük olduğunu, hanın önündeki caddenin sağında ve solunda 40-50 dükkanın var olduğunu; ayrıca hanın Sivas kapısı yönünde “Hindi Baba” adında bir de ziyaretgahın bulunduğunu belirtmektedir.
IV. Murat’ın Bağdat Seferi sırasında ordunun konaklaması için kurulan eski adı ile “Yenihan” yeni adı ile “Yıldızeli” 1650-1874 yılları arasında bucak olarak Sivas iline bağlı kalmış, 1875 yılında da aynı ile bağlı olarak ilçe yapılmıştır. İlçe olduğu yıllarda Yıldızeli’ne bağlı 10 nahiye ve l5 köy olduğu bilinmektedir.
İlçemiz belli tarihlerde yurdun değişik yörelerinden göç almıştır. Tarihte 93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rus zulmünden kaçarak Anadolu içlerine göç eden Kars halkından bir bölümü Yıldızeli ve çevresine yerleşmişlerdir.
1915 yılında dönemin Sivas Valisi Muammer Bey zamanında ilçe merkezine bir okul yaptırılmıştır.
KEMANKEŞ KARA MUSTAFA PAŞA
1592 yılında Arnavutluk’un Avlorya, bugünkü adıyla Vlore, şehrinde doğdu. Devşirme olarak Yeniçeri Ocağına alındı ve Kara Hasan Ağa’nın himayesinde eğitildikten sonra “Solak” olarak göreve başladı. Kısa sürede “Çorbacılık”, “Kul Kethüdalığı” ve “Sekbanbaşılık” mevkilerine yükseldi. Ok atıcılığında büyük ustalık kazanarak “Kemankeş” ünvanını aldı.Kemankeş, Osmanlı Devleti’nde okçulukta ve ok atmada ustalığı ve yeteneği olanlar hakkında kullanılan bir “unvan”dır.Osmanlı Devleti’nde birçok kemankeş yetişmiş, bunlardan vezirliğe; hatta sadrazamlığa kadar yükselenler olmuştur. İşte adını Galata semtindeki bir mahalleye verdiren Kemankeş Kara Mustafa Paşa bunlardandır.
Revan (Erivan) Seferi öncesinde IV. Murat tarafından Yeniçeri Ağalığı’na getirildi. Sefer sırasında IV.Murat’ın dikkatini çekti ve İstanbul’a dönüşte Kaptan-ı Derya oldu. IV. Murat Bağdat Seferi’ne çıkarken Kaptan-ı Deryalık görevine ek olarak Sadaret Kaymakamlığı görevini de verdi. Bağdat Seferi sırasında padişahın her konuda danıştığı paşalardan biri oldu.
Bağdat seferi sırasında Sadrazam Tayyar Mehmet Paşa, 24 Aralık 1638 tarihinde şehit olunca yerine Kemankeş Kara Mustafa Paşa getirilmiştir. Tayyar Paşa’dan sonra Veziri Azam olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa, devlet işlerinde ciddi ve dürüstü. Sadrazamlığın kendisine verilmesini beklerken Kemankeş’e verilmesini hazmedemeyen Şam Eski Valisi Silahtar Mustafa Paşa, Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın hasmı olmuştur. Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın ilk büyük hizmeti İran ile Kasr-ı Şirin Anlaşması’nı yapmasıdır. İran’dan döndükten bir süre sonra Sultan Murat vefat etmiştir. Bu dönemde etkisini artıran Kemankeş, önce Silahtar Mustafa Paşa’yı sonra Nasuh Paşa’yı öldürtmüş, Sultanzade Mehmet Paşa’yı Şam Valiliği’ne tayin ettirmiştir. Ancak Silahtar Yusuf Paşa ve Hüseyin Paşa (Cinci Hoca), Kösem Sultan’ın destekleri ile Sultan İbrahim’in vezirliği görevine atanmışlar ve Veziri Azam Kara Mustafa Paşa’nın bir çok yetkisi kısıtlanmıştır. Her ikisini de padişah koruduğundan dolayı bir şey yapamayan Kara Mustafa Paşa, Yeniçerileri ayaklandırarak her ikisini de öldürtmek istemiş; ancak Ocağın akıl hocalarından Koca Muslihiddin Ağa bu olayı Padişaha anlatmış Padişah da, Kara Mustafa Paşa’nın katlini emretmiştir.
Hocapaşa çarşısında Tırnakçı Sarayı ve Sebilhane önünde Cellat Kara Ali tarafından kementle boğularak öldürülmüş, 1644’ün ocak ayında Çarşıkapısı’ndaki türbesine defnedilmiştir.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa 5 yıl 4 ay süren Sadrazamlığında bazı hataları ile birlikte devlete çok önemli hizmetlerde bulunmuştur.
MİLLÎ MÜCADELE VE CUMHURİYET DÖNEMİ
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nin dahil olduğu İttifak Devletleri, harpten yenik çıkmış; 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti, yok olmanın eşiğine gelmiştir. Mütarekenin 7. maddesi öne sürülerek ülkenin çeşitli bölgeleri işgal edilmeye başlanmıştır. Ordu tasfiye edilmeye başlanmış, cephanesi elinden alınmıştır. Halk yorgun, fakir ve ümitsizdir. Bu ortamda Rum çetelerinin Karadeniz’de yağmalama ve asayişi bozmaları üzerine Mustafa Kemal Paşa 30 Nisan 1919’da 9.Ordu Kıta Müfettişliği’ne atanmıştır. Bu görev, Mustafa Kemal Paşa için bulunmaz bir fırsat ve Anadolu’ya açılmanın yoludur.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran 1919’da Tokat-Yıldızeli üzerinden Sivas’a gelmiş, Vali Reşit Bey tarafından askeri törenle ve büyük bir coşku ile karşılanmıştır.
Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından sonra eski sabıkalılardan Postacı Nazım ve Kara Mustafa tarafından isyan çıkarılmıştır. 14 Mayıs 1920’ da başlayan isyan, Yozgat ve Zile taraflarını da etkilemiştir. Milli Mücadele’ye karşı başlatılan bu isyan Antep bölgesinden gelen Kılıç Ali Bey ve Erzurum’dan gelen Milli Kuvvetler tarafından 12 Haziran 1920’de bastırılmış, Yıldızeli, Yozgat ve Zile çevresinde asayiş sağlanmıştır.
Milli Mücadele’nin kazanılıp Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk birçok kez, Yıldızeli üzerinden Sivas’a gitmiştir. Cumhurbaşkanı olarak 27 Eylül 1924 tarihinde eşi Latife Hanım ve beraberindekilerle, 19 Eylül 1928 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve heyet, Tokat’tan gelip Yıldızeli üzerinden Yazı ve Harp İnkılaplarını halka tanıtmak amacı ile Sivas’a geçmiştir.
Cumhuriyet döneminde köy çocuklarının eğitim ve öğretiminin sağlanarak köylerine dönüşlerinde eğitim ve sosyal hayatta köylerin kalkınması amacı ile uygulamaya konulan Köy Enstitüleri, projesi dahilinde 1 Ocak 1942 tarihinde Pamukpınar Köy Enstitüsü kurulmuş, ilk müdürlüğüne de Tahsin Müslüm Türkbay atanmıştır. İlk yıllarda iptidai bir şekil de çadır ve barakalarda öğrenim verilmiş; daha sonra 1949 yılında okul binası, revir, atölyeler, yatakhane ve yemekhane inşaatları bitirilerek öğrenim devam etmiştir. Köy enstitülerinin kapatılmasından sonra da burada eğitim ve öğretim devam etmiştir. Pamukpınar’da şuanda Yatılı ilk okul ve orta okul olmak üzere eğitim öğretim devam etmektedir.